TAKDİRSEL KURTULUŞ  TARİHİNE PRENSİP AÇISINDAN BAKIŞ
 Dr. Hak Ja Han Moon
 
 Dünya Barışı için Aile Federasyonu ‘nun
 185 Ülkedeki Konferanslarında verilmiştir
Brezilya Konferansı 1996
 

TANRI'NIN GERÇEK SEVGİ İDEALİ
TANRI’NIN İNSANLIĞA NEDEN GEREKSİNİMİ VAR?
SEVGİ İÇİN SORUMLULUK ALMAK
TANRI TAKDİRİNİN ÖZÜ
YAKUBUN ZAFERİNİN ÖNEMİ
TAMAR’IN  TAKDİRSEL  ROLÜ
MERYEM  ALLAH’IN İSTEĞİNİ  ANLAR
GELİNSİZ İSA
İNSANLARIN GÖZÜNDE İSA
GERÇEK EBEVEYNLER İDEALİNİN TAMAMLANMASI
 
 

 Saygıdeğer konuklar, Dünya Barışı için Aile Federasyonunun üyeleri, bayanlar ve baylar:

Gerçek aile hakkındaki bir mesajı siz saygıdeğer liderlerle bugün burada paylaşmak benim için büyük bir şereftir. Bildiğiniz gibi aile, insan hayatının beşiğidir ve barış dolu bir dünya için temel taştır.

Şunu ümit ederim ki; buradaki toplantımızda Allah’ın sevgisinde canlı ve sağlıklı gerçek aileleri kurmanın yolunu bulacağız.

Allah, tek, mutlak, değişmeyen ve sonsuzdur. O’nun isteği de aynıdır. Eğer Ademle Havva Allah’ın sevgisi altında bir tek beden olmuş olsalardı, herşey mükemmel ve tamam olacaktı. Allah’ın, yaradılıştaki gelişme, amaç ve orijini, aynı zamanda sebep, sonuç ve yönü de mutlaktır.

İnsanlığın ataları olan Adem ve Havva, cehaletleri yüzünden düştükten sonra büyük bir kaos içine girdiler. Bu cehalet ve kaos bireysel seviyeden tutun da, aile, millet ve dünya seviyelerine genişlemiştir. Bizleri, düşüşün pençesinden kurtarmak, Kurtuluş Takdiri ve dinin göreviydi.

Son günlerde, Kurtarıcı gelip, Allah’ın mutlak, tek, değişmeyen, sonsuz sebep, yön ve sonucunu gösterecek görüş açısını net bir şekilde öğretecek ve O, Dünyayı cehaletten, kaostan temizleyerek, Allah’ın orijinal bağrına geri getirecektir. İşte bu Allah’ın isteğinin tamamlanışıdır.

Eğer bu gerçekleşmezse, son günlerde tüm dinler, “-izm” ler, düşünce sistemleri ve milletler sona ereceklerdir. Şimdi insanlık, Yirmibirinci Yüzyıl ile yüzyüze gelmiş bulunmaktadır. Birkaç yıl içerisinde Üçüncü Bin yıllık yeni bir tarihi çağa gireceğiz. Bu önemli zamanda sizlere “Takdirsel Kurtuluş Tarihine Prensip Açısından Bakış” konulu konuşmayı sunmak istiyorum.

Tanrı ve İnsanlık arasındaki tamamlanmayı ve mükemmelleşmeyi oluşturabilmek için, Gerçek Sevgiye merkezli olmak koşuluyla, insanın, Tanrısına yükselip O'nunla bütünleşmesi  için, Tanrı İnsandan, kendine düşen sorumluluk payını tamamlamasını istedi.Bundan dolayıda ilk Atalara bir ahit vermesi gerekmekteydi. Başka bir deyişle, Tanrı  onların mükemmelliğe giden yolda henüz büyüme basamağında olduklarını bilmekteydi ve onlar için en değerli şey  olan Gerçek Sevgiyi miras alabilmeleri için  koşul olarak bir emir koydu.

Orijinalde Gerçek Sevgi, hayat tecrübesiyle ve içsel idrak yoluyla kazanılmalıydı. Gerçek Sevgi, sözlerle, kitaplardan okumayla veya okulda öğrenilebilecek bir şey değildir. O, sadece  hayatta tümüyle tecrübe kazanılarak öğrenilebilen bir duygudur. Tıpkı yeni doğmuş bebekler gibi, Adem ve Havva da büyüyerek Gerçek Çocuk, Gerçek Erkek - Kız Kardeş, Gerçek Karı ve Koca vede Gerçek Ebeveyn Kalbini yaşayıp tecrübe kazanacak ve tüm hayatlarını çepeçevre kuşatacak bir biçimde mükemmelliğe doğru büyüyüp gelişeceklerdi. Bir insan, yalnızca Tanrı'nın gerçek sevgisini bütünüyle yaşayarak Yaradılışın Amacını mükemmelleştirip ideal bir insan olabilir.
 

Her kişi, kendi sevgi nesnesinin kendinden on milyon kez daha değerli olmasını arzular, ve hatta sonsuz bir değere erişmesini ister. Aynı şekilde Tanrıda, kendi sevgi nesneleri olan insanlığın sonsuz bir değere erişmesini ister. Eğer bir insan kendini Kemale erdirebilirse, o kişi Tanrı'nın İlahilik ve Mükemmelliğine ererek Tanrı'nın istediği değer seviyesine erişir (Tanrının tecellisi olur ).
 

TANRI'NIN GERÇEK SEVGİ İDEALİ

Tanrı mutlaktır, ancak, O'nun Gerçek Sevgi İdeali tek başına gerçekleşemez. Bu böyledir. Çünkü Sevgi her zaman için Sevebileceği bir nesne arar. Bizler bu noktada  Tanrı'nın Gerçek Sevgisi  ve insanın Gerçek  Sevgisi arasındaki ilişkiyi , nasıl başladıklarını  ve mükemmele nasıl erdiklerini anlamalıyız. Eğer Tanrı, kendi gerçek Sevgisinin mutlak nesneleri olarak insanı seçmemiş olsaydı, gerçek sevgisini mükemmelleştirmeyi bir başka yolla deneseydi, acaba durum ne olacaktı?. Bu durumda Tanrı ve insan  Gerçek Sevgi İdeallerine başka  motivasyonlarla, başka yollarla vede başka amaçlarla  erişebileceklerdi. Tanrı Gerçek Sevgi İdealine  insandan daha üstün bir  nesneyle erişebilirdi. Bu durumda insanlarda, Tanrıyla  doğrudan bir ilişki içerisinde olamayacaklardı.

Ancak, Gerçek sevginin öznesi olan Tanrı, insanlığı, Kendi Gerçek Sevgisinin nesneleri olarak  yarattı. Buna göre Tanrı, Gerçek Sevgi İdealini ancak insanlık aracılığıyla gerçekleştirebilir. Tanrı’nın Yaradılış Amacı  olan “ideal dünya” Tanrı ve insanlığın mutlak Sevgide bütünleştiği yerin gerçekleşmiş olduğu dünyadır. İnsanlık, Tanrı Sevgisinin en büyük nesnesi olarak yaratılmıştır.  Yaradılıştaki tüm insanlar, Tanrı’nın sıfatlarının tecellileridir. Onlar, görülemeyen Tanrı’nın görülebilen ifadeleridir. Eğer bir insan kendini mükemmelleştirirse, Tanrı,nın mabedi, ve O’nun serbestçe, özgürce  gelişebileceği cisimsel bir beden olur.

Tanrı’nın, herşeyin üstündeki Mutlak ve Gerçek Sevgisi insanlık aracılığı ile, dikey pozisyondaki ebeveyn-çocuk ilişkisinde gerçekleşip mükemmel olabilir.

Tanrı önce Ademi yarattı. O, Tanrı Sevgisinde gelişecek bir “oğul” du, aynı zamanda Tanrı’nın yerleşebileceği, tecelli edebileceği cisimleşmiş bir bedendi. Daha sonra Tanrı, Ademin nesnesi olarak Havvayı yarattı. Böylece Ademle Havva karı-koca sevgisi olan yatay seviyedeki sevgi idealini mükemmelliğe eriştirebileceklerdi. Havva, Tanrı Sevgisinde gelişecek bir “kız” dı, aynı zamanda bir gelin olarak Tanrı’nın yatay sevgi idealini gerçek anlamda mükemmelliğe eriştirebilecek kişiydi.

Ademle Havva’nın mükemmelleşecekleri ve Tanrı’nın kutsaması altında evlenip, ilk sevgilerini tamamlayacakları yer, mutlak suretle Tanrı’nın yaratmış olduğu gelinini karşılayacağı yerdir. Bu böyledir çünkü; Tanrı’nın mutlak sevgi ideali dikey olarak iner ve Ademle Havva arasında yatay olarak gerçekleştirilen ideal karı-koca sevgisiyle bütünleşir. Tanrı’nın gerçek sevgisi ve insanlığın gerçek sevgisi, biri dikey ve diğeri yatay olarak iki değişik yönden gelmelerine rağmen aynı noktada bütünleşir ve mükemmelleşirler.

TANRI’NIN İNSANLIĞA NEDEN GEREKSİNİMİ VAR? 

Tanrı’nın yaratma hareketi kaçınılmazdı. Ayrıca yaradılışı “amaçsız” olarak düşünmek hayal bile edilemezdi. Tanrı’nın, yaradılışa gerek duymasına tek bir neden vardı: “Gerçek Sevgi İdealini “gerçekleştirmek. Tanrı,  birbirleriyle ideal sevgi altında karşılıklı ilişki kurabilmeleri için, hayatı ve herşeyi  en basit ve en küçüğünden, insan seviyesine kadar, özne - nesne, pozitif - negatif  çiftleri şeklinde geliştirmiştir. Yaradılışın sevgi ideali ve Tanrı’nın mutlak sevgi ideali birbirlerinden ayrı yada farklı değillerdir. Yaradılışın bu prensibi, insanlık dünyasındaki,  erkek ve kadın’ın sevgilerinin mükemmelleşmeleri vasıtasıyla Allah’ın mutlak sevgisini mükemmelleştirmek için devrededir. İşte Allah bu nedenden dolayı başlangıçta bir erkek ve bir kadın olan Ademle  Havva’yı yaratmıştır

Tanrı’nın yaratmadaki amacı; Ademle Havvadan, gerçek sevginin öznesi olan Tanrı’nın emrine uyup, kendilerini gerçek erkek ve gerçek kadın olarak mükemmelleştirmelerini istemekteydi. Ayrıca onlar, Tanrı’nın gerçek sevgisi altında birleşmiş gerçek bir çift olmalıydılar. Daha sonrada, gerçek sevgi vasıtasıyla oğullar ve kızlara hayat verip gerçek ebeveynler olacaklar ve mutluluk içinde yaşayacaklardı. Ademle Havva kendilerini gerçek sevgide mükemmelleştirmiş olsalardı, Tanrı’nın onlardan istediği gerçek bir bedene bürünme isteğini gerçekleştirebileceklerdi. Ve onlar kendilerini gerçek bir çift olarak mükemmelleştirebilselerdi, Tanrı’nın mutlak sevgisinin idealini gerçekleştirmiş olacaklardı.

Ademle Havva’nın iyilik çocuklarına sahip olmaları ve gerçek ebeveyn pozisyonunu elde etmeleri ile, Tanrı da sonsuz bir ebeveyn olarak tecelli edip Kendi idealine erişmiş olacaktı. Tanrı’nın sevgii egemenliğindeki yaşam, fiziksel  dünyadaki  sayısız nesillerin temelinde, ruhsal alemde sonsuza dek gelişip yayılacaktı.

Ancak insanlığın ataları Ademle Havva, Tanrıdan kopup ayrıldılar. Cennetten kovulduklarında henüz çocuk sahibi değillerdi. Dışarıda olduklarından dolayı Tanrıda onları evlilikle kutsayamadı. Böylece tüm insanlık nesli, düşmüş olan atalarımızdan çıkış buldu. İnsanlık, Tanrı’nın gerçek sevgisiyle bütünleşememiş  bir ilişkiyle çoğaldı.

Saygıdeğer Liderler: İnsan’ın düşüşüne, bir meyvenin yenilmesi neden olabilirmi? Ademle Havva’nın düşüşü, Allah’ın gerçek sevgi idealine karşı olan, ahlak dışı bir günahtı. Ademle Havva’nın emre uymalarının gerekliliği, onların henüz mükemmel olmadan, yani bir başka deyişle; henüz büyüme sürecinde iken düştüklerini gösterir. Yılan olarak sembolize edilen başmelek, Havvayı, iyilik ve kötülüğü bilme ağacının meyvesinden yemesi için ayartıp o’nun ruhen çöküp karanlığa düşmesine neden oldu. Havva daha sonra meyveyi yemesi için yeterince olgun olmayan Ademi ayarttı, böylece bedenen düştüler.
 

Aden bahçesinde insanı mahveden bir tek günah mümkündü; Ademle Havva’nın Allahla ilişki kuracakları, yaşamdan sevgiyle haz bulacakları sevginin, Allah’ın isteği  dışında kullanılmasıyla işlenen günahtı. İnsanlığın atalarının ilk tamamlanmış sevgisi; Tanrı, Ademle Havva ve tüm Evren için hiç bitmeyen ve mesheden bir haz ve kutsamayla tarih boyunca sürecek bir kutlamanın başlangıcı olarak iz bırakacaktı. Allah’ın, sevgi, hayat ve soyunun insanlık içinde gerçekleşeceği bir durum olacaktı. Maalesef bunun tam tersi olarak Ademle Havva cinsel organlarını kapattılar ve korku içinde saklandılar. Böylece İlahi kurala karşı gelerek, sahte bir sevgi, sahte bir hayat vede sahte bir soy’a temel teşkil eden ahlak dışı bir ilişki gerçekleştirdiler. Ademle Havva’nın nesilleri olarak tüm insanlık Orijinal Günahla doğdu. Düşüşten dolayı, her insanda, akıl ve beden ilişkisinde zıtlaşmalar ortaya çıkmış ve toplumlarımızın, lekelenmiş sevgilerle dolmasına ve insanların orijinal akıllarının isteklerine aykırı şeyler yapmalarına neden olmuştur.

SEVGİ İÇİN SORUMLULUK ALMAK

Sevgi idealine göre hayvanlar ve bitkiler alemindeki  tüm sevgi ilişkilleri yalnızca çoğalmak içindir. İnsanda ise bu ayrıcalık taşır. İnsanlık, karı-koca sevgisinin özgürlüğünde haz duyarlar. İşte bu, tüm yaradılışa hükmedebilecek olan insanın özel ayrıcalığıdır. Allah, Kendi Sevgisini verdiği insanlara, kutsama ve sonsuz sevgi hazzı vermiştir. Ancak!, Allahın izin verdiği gerçek özgürlük; “ insan  sorumluluğunu”     gerektirir. Eğer birey; sevgi özgürlüğünü sorumsuz olarak uygulamada ısrarlıysa, ne kadar çok karışıklık ve bozukluk olacaktır bir düşünün!. İnsanlık sevgisi idealinde doruk noktasına erişebilmenin yegane yolu; bireyin yalnızca sevgiden sorumlu olmasıyla mümkündür.

Bu sorumluluğu üç şekilde düşünebiliriz; Birinci sorumluluk: bireyin gerçek sevginin üstadı olması ve Tanrıya sevgi özgürlüğü için şükretmesi ve gerçekte özgür olup, Münevver olmasını  ve kendini kontrol etmesini bilmesidir. Sevgi ilişkisi için gerekli olan sorumluluk, kural yada sosyal bir gelenek olduğu için alınmamalıdır. Tam tersine birey, sorumluluğu, Tanrıyla olan dikey ilişkisi içinde, hayatını adayarak kendi kendini kontrol etmesini bilerek, bireyin bizzat kendisinin kararlı olmasıyla  gerçekleştirilmelidir.

İkinci olarak; bireyin, sevgiyi paylaştığı nesnesine karşı almış olduğu sorumluluktur. Doğal olarak insanlar, kendi eşlerinin sevgisinin başkaları tarafından paylaşılmasını istemezler. Yatay pozisyonda bulunan karı-koca sevgisi, dikey pozisyondaki ebeveyn-çocuk sevgisinden farklı olarak, ayrıldığı anda gelişip mükemmelleşmesi için gerekli olan potansiyelini yitirir. Bu böyledir çünkü; Yaradılışın Prensipleri Karı-Koca’nın mutlak sevgide bütünleşmelerini gerektirir. Eşlerden herbiri, sevginin onlara vermiş olduğu sorumluluk olan mutlak suretle birbirleri için yaşamak tan yükümlüdürler.

Üçüncü sorumluluk ise; çocuklara karşı olan sevginin sorumluluğudur. Ebeveyn sevgisi, çocuklarının gurur ve mutluluklarının temel kaynağıdır. Onlar, Ebeveynlerinin gerçek sevgilerinin uyumlu birliğinde doğmayı ve böyle bir sevgiyle büyüyüp yetişmeyi arzu ederler. Bir ebeveynin en eşsiz olarak kabul edilen sorumluluğu; kendi çocuklarını sadece dışsal olarak besleyip büyütüp yetiştirmek değil, aynı zamanda ruhlarını geliştirecek ve mükemmelleştirecek gerçek sevginin hayat elemanlarını da sunmaktır. Bundan dolayıdır ki Aile çok değerlidir. Gerçek çocukların, gerçek kardeşlerin, gerçek eşlerin ve gerçek ebeveynlerin kalplerinin günlük deneyimleri ve yaşamları, Gerçek bir aile dışında herhangi hiçbir yerde gerçek ailedeki gibi yaşanılıp ceneyim kazanılamaz.

Eğer Ademle Havva Allaha merkezli gerçek sevginin çifti olabilselerdi; Tanrı, Ademin kalbinde taht kurup yerleşecek ve onda, Kendi gerçek bedeniymiş gibi gelişip Havvayı sevebilecekti. Bundan dahada öte, Ademle Havva, Allahın tecelli edebileceği gerçek bedenler haline gelebileceklerdi. Böylece, iyiliğin sevgi kaynağı, iyiliğin hayatı ve iyiliğin soyu olabileceklerdi.
 

Düşüşten dolayı Adem ve Havva Şeytanın bedenleşmiş ifadeleri oldular. Bunu takiben orijinal kötülüğün çifti, kötü ebeveynler ve kötü atalar oldular. Onların birliği, kötü sevginin, kötü hayatın vede kötü kanbağının kökü oldu. İnsanlar da bu kökten kaynaklandıkları için onlar, Allahın düşmanı olan ve zina eden şeytandan zürriyet buldular ve kötü ebeveynlerin soyunu miras aldılar.

Bayanlar ve Baylar: Atalarımızın düşüpte, Allah’ın gerçek sevgi idealini mahvetmesiyle, O’nun  duyduğu acı’nın  büyüklüğünü düşünün!. İnsanlık, Allahın sevgisinin çocukları olmalıydı. Ancak onlar Tanrı’nın kendilerinin Orijinal ebeveyni olduğunu bilmiyorlar. Tanrı, kurtuluş takdiri uğruna çaba gösterirken O’nun sevgisinin çocukları, şeytana hizmet ediyorlar. O, mutlak olduğundan, yaradılış için olan idealide mutlak olacağından, en büyük üzüntülerin arasında dahi Kurtuluş Takdiri için çalışmaktadır. Allahın Kurtuluş Takdiri demek; Onarım Takdiri demektir. Bu ise; Gerçek sevgiye merkezli olarak, Yaradılışın kaybolmuş amacını düzeltmektir. Kurtuluşun Takdiri aynı zamanda Yeniden Yaradılışın Takdiri anlamına gelmektedir.

TANRI TAKDİRİNİN ÖZÜ

Bu noktaya dayanarak Kurtuluş Takdirinin kökü, Yaradılışın İdealini gerçekleştirecek insan olan orijinal çocuğun tohumunun yeniden yaratılmasıdır. Tanrının hoşlanmadığı zinakar şeytanın sahte sevgisinden başlayan hayat ve kanbağı temizlenmelidir. Takdirin özü, Gerçek Sevgi, Gerçek Hayat ve Tanrının Gerçek Soyunda bütünleşen kurtarıcı olan Gerçek Ebeveynlerin doğuşunu hazırlama görevidir.

İnsanlığın ataları sorumluluklarını gerçekleştiremeyip düştüklerinden, Şeytan’ın ahlaksız soyunu miras aldıklarından ve Şeytan’ın egemenliği altına girdiklerinden, Tanrı insanlara direkt olarak müdahale edip onları kendi asli pozisyonlarına getiremezdi. Bunun yanısıra Tanrı, Kötü başmeleğin yolunu seçen insanları, ne cezalandırabilir nede koşulsuz olarak onları kabullenebilirdi. Böylece Tanrı iyi bir başmeleğin tarafında olacak şekilde merkezi bir kişi yerleştirme stratejisi kullanır; Kaybolanı onarabilmek için bu merkezi kişi ilk saldırıya uğrayan pozisyondadır. Böylece bu merkezi kişi bir bedel ödeyerek kaybolanı onarabilecek pozisyona geçer. Şeytan önce saldırır, ancak sonuç olarak kaybeden pozisyonuna düşer. Birinci, ikinci ve üçüncü (soğuk) dünya savaşları buna verebileceğimiz en açık örneklerdir. Çünkü ilk saldırıyı yapan taraf kaybetmiştir.
 
Onarım takdirinde, hangi perspektiften bakarsak bakalım; “Anne- Oğul birliğinin çok hayati bir önem taşıdığını görebiliriz. Bu durum, Yakup, Musa ve İsa  dönemlerinde böyleydi. Tanrı, düşüşe neden olan Hava’nın sorumluluğunu gerçekleştirebilecek bir Anne ile, ailenin ikinci oğlu arasında bir birlik temeli kurma yoluyla, takdirsel bir yolla insanları Şeytansal bir hayattan vede soydan ayırmak için çalışmaktaydı.

Tanrı, dolaysız bir yolla, ilk oğula,  düşüşle insanları egemenliği altına alan Şeytanla doğrudan bir  kanbağına sahip olduğundan  dolayı  bağlanamıyordu. Tanrı, iyiliğin tarafını simgeleyen ikinci oğul’un bedel ödemesi  ve sağlam bir temel atmasıyla iyiliğin kan soyunu onarmaktaydı. Böylelikle Tanrı, kötülüğün tarafını simgeleyen ilk oğul’un, ikinci oğula göre ikinci pozisyonda kalmasını sağlıyordu.

Ademin ailesinde, Tanrı ilk oğul olan Kabil’in, ikinci oğul Habil ile ilişkisinde ikinci pozisyonu alıp bu tür bir ilişki içine girmesi için takdirsel bir temel yaptı. Havva, düşmüş olmasına rağmen bir Anne olarak iki oğul arasındaki birlik ve beraberliği kurmada efor sarfetmeliydi. Sonuçta hepimizin bildiği gibi Kabil, kardeşi Habil’I öldürdü. Böylece Kurtuluş Takdiri tamamlanamamış, ancak ertelenmişti.

Nuh zamanındada Anne- oğul birliği konusunda istenen bir formül vardı. Ancak bu çok anlamlı birlik formülü Rebeka ve Yakup dönemine dek gerçekleştirilememişti.

İnsanlığın düşüşü, üç yaratık tarafından yapılmıştı. Adem, Havva  ve  Başmelek. Başmelek, Havvayı iğfal ederek  Ruhsal düşüşe neden oldu. Daha sonra düşmüş Havva, Ademi iğfal ederek birlikte fiziksel düşüşe neden oldular. Sonuç olarak hepsi Tanrıya sırt çevirdiler ve düşmüş Başmelek Şeytan oldu. Kurtuluş Takdiri, Onarımın Takdiri olduğundan, Onarımın Prensipleri  ancak ve ancak düşüşün tam 180 derece ters yönünde gidilerek devreye girebilirdi.

Tanrı, Gerçek Sevgi ve Gerçek Hayatın tohumunu taşıyan Adem’i kaybetti. Bundan dolayıda Tanrı, şeytanın her türlü suçlamalarından uzak olabilecek yeni tohuma sahip bir oğul bulmalıydı. Tanrı, Yeniden Yaradılış Takdiri olan  onarım takdirine göre,  yaradılışta ilk  yaratmış olduğu Adem gibi, öncelikle düşüşle ilişkisi olmayan bir oğul hazırlamalıydı. İşte bu, Kurtarıcının gelme fikri için bir temeldi. Kurtarıcı, Şeytan’ın egemenliğindeki düşmüş soya ait olan hayatları reddeder. O,” Gerçek Kişi “ olarak,  düşmüş insanlığı yeni bir hayatın tohumuna aşılar. Kurtarıcının kökü Tanrıya dayanır ve O, ilk Adem tarafından işlenmiş olan tüm yanlışları siler. İşte bundan dolayıdır ki Tanrı, yalnız mucizelerle çalışacak bir süper kurtarıcı gönderemez.

Allah’ın Sevgi  ve Hayat tohumu ile dopdolu bir oğul’un bu dünyada doğabilmesi için, ilk önce bir Annenin olması şarttır. Ve bu Anne bu çocuğa adetlere uygun bir doğum veremez. Bu kavram, bir onarım formülüyle gerçekleşmelidir. Onarım Takdirindeki Anneler ve oğullar arasındaki birlik, Allah’ın Sevgisinin oğlunun yeni bir hayat tohumuyla ve şeytanın suçlamalarından arınmış olarak doğabilmesi  için bir şart ve hazırlıktı. Bu şartların yerine getirilmesi, Şeytanın saldırılarından korunmak ve kötülüğü simgeleyen ilk doğan pozisyonundaki oğul’un ikinci pozisyona konulmasıyla Şeytanın koparıp almış olduğu sevgi, hayat ve soy, Anne ve oğul’un gerçekleştirmiş oldukları birlik ile mümkün olabilecekti.

YAKUBUN ZAFERİNİN ÖNEMİ

Allah’ın Takdirsel çalışmasının kayıtları olan Kutsal Kitaplar, anlamları kolayca anlaşılamayan birçok anlatımlarla doludur. Örneğin  Rebeka, kocası İshak’ı ve ilk oğlu olan Esav’ı yanıltarak Yakuba kutsamayı alması için yardımcı oldu. İlk bakışta haksız bir davranış gibi görünen bu olayda Tanrı, anne ve oğul’un tarafını tutup, onları bu davranışlarından dolayı kutsamıştı.

Ademin ailesinde Habil ve Kabil anne rahminin dışında kavga ettiler. Onların bu mücadelelerinde olay, ikinci oğul olan  Habil’in ölmesiyle sonuçlandı. Daha sonra Yakup geldi. Yakup, Habilden sonraki zamanda çeşitli bedeller ödeyerek hayatlarını feda eden birçok kutsal kişinin temelleri üzerine Şeytanın insanlığı ilk egemenliği altına aldığı noktaya geldi. Daha sonra Yakup, ikiz kardeşi Esav ile uğraşmalıydı. Jabak nehri kıyısında Yakup, meleği yenip ruhsal bir zafer kazandı. Başmeleğin cisimleşmiş ifadesi olan Esav’ın Kalbini kazanarak, Yakup, tarihte ilk zafer kazanan kişi olarak kutsanmış ve “İsrail” adını almıştı. O dönemde Yakup, kırkındaydı.

Şeytan, Havva’nın rahmine kötü hayatı doğuracak olan sahte sevginin tohumlarını ekti. Bundan dolayıda Tanrı’nın, Kutsal bir oğul’un doğabileceği ana rahmini temizlemeliydi. Şeytandan ayrılmak için gerekli olan temizlenme zamanı anne rahmine düşme döneminde başlamış olması gerekiyordu vede kırk yaşına kadar sürmesi gerekmekteydi. Yakup, zafer kazanmış olmasına rağmen bu değer birimine erişememişti. Bu sorumluluğu üslenip bedel ödemeye hazır olan kişi; büyükanne Tamar idi.

TAMAR’IN  TAKDİRSEL  ROLÜ

Tamar, Yuda’nın büyük oğlu Er ile evlenmişti. Ancak Er, Tanrıyı hoşnut edemedi ve öldü. O zamanlardaki geleneğe dayanarak Yuda Tamar’ı Er için bir evlat edinmek üzere  ikinci oğlu olan Onan’a  verdi. Fakat Onan,  Tamar’dan doğacak olan çocuğun kendisine ait olmayacağını biliyordu. Bunun üzerine ersuyunu toprağa  döktü. Tanrı’nın gözünde bu bir günahtı ve bundan dolayıda Onan öldü.

Tamar, Yuda’nın üçüncü oğlu olan Selah’ı koca olarak  istedi. Ancak Yuda Selah’ı  vermedi. Çünkü Yuda daha önce ölen iki oğlunun sebebini Tamar’a yüklemekteydi. Bundan dolayıda  Selah’ın ölüp aile soyunun tükenip sona ermesini istemiyordu. Fakat Tamar seçilmiş insanların soyunu taşıması gerektiğine kanaat getirmişti. Bunu yapabilmesi için bir sokak kadını kılığına bürünerek Kayınpederi Yuda’dan ikizlere hamile kaldı. Tam doğum esnasında ikizlerden biri olan Zera, elini ana rahminden dışarıya çıkarıp ilk doğan çocuk olmak istedi. Ancak ana rahminden içeriye çekilmişti. Ve ikinci oğul olan Perez ilk doğarak ağabey pozisyonunu aldı. Böylelikle ilk ve ikinci oğullar’ın Tamar’ın rahminde mücadele etmeleri ve onların bu pozisyonlarını değiştirmeleri onları Şeytandan ayırdı. Bu durum, Ana rahminde onarım için bir temel teşkil etti. Bu temel üzerine Kurtarıcı, iki bin yıl sonra gelecek ve Roma İmparatorluğuna kadar dayanacak olan İsrail milletinin temeli üzerine seçilmiş kavmin kanbağında hamile kalabilirdi. Böylece millet seviyesinde gerçekleşecek temel, bir annenin rahminde  şeytanın her türlü suçlamalarından uzak olarak şekillenmiş ve Tanrı’nın Sevgisinin oğlunun tohumu için hazırlanmıştı. İşte bu sağlam temel üzerine Kutsal bir Anne olan Meryem, Allah’ın Takdirinde ana eksen olarak ortaya çıkmıştır.

MERYEM  ALLAH’IN İSTEĞİNİ  ANLAR

Meryem, Yusuf’a nişanlandığında, Başmelek Cebrail ona Mesihi doğuracağını müjdeler. O günlerde, eğer evlenmemiş bir kadın hamile kalırsa hemen ölüme mahkum edilirdi. Ancak Meryem mutlak bir imanla Allah’ın isteğini kabul edip O’na şöyle dedi “ işte Rabbin kulu, istediğin gibi olsun”. Meryem, o zamanlarda büyük saygı gören bir din adamı pozisyonunda ve aynı zamanda akrabası olan Zekeriya’ ya danıştı. Zekeriya’nın eşi Elizabet aynı dönemde Allahın da yardımıyla Vaftizci Yahya’ya hamileydi. Ve Elizabet’e şöyle demişti: “ Sen kadınlar arasında kutlu olansın, karnındaki de kutludur”, Allah’ın Sevgisinin annesi bana geldi. Bu, neden bana bağışlandı?. Bu sözlerle o, İsa’nın doğacağına şahit olmuştu.

Bu yolla Allah, İsa’nın doğacağını henüz hiç kimse bilmeden Meryem, Zekeriya ve Elizabet’e bildirdi. Hepside, Allahın isteğine ve İsa’ya hizmet etmek üzere çok önemli ve mutlak bir misyona sahiplerdi. Zekeriyanın ailesi Meryemi konuk etti. İsa’ya, Zekeriyanın evinde hamile kalınmıştı. Elizabet ve Meryem, anne tarafında kuzenlerdi. Fakat Allah’ın takdirine göre onlar iki kızkardeştiler. Elizabet abla  (Kabil) ve Meryem küçük kızkardeş (Habil) pozisyonundaydılar. Meryem, Zekeriya’nın huzurunda Elizabetten yardım gördü. Bu birlikten dolayı, daha önce Yakubun ailesinde gerçekleşemeyen Rachel ve Leah’ın anne-oğul birliğini, Zekeriya’nın ailesi milletsel seviyede bir bedel ödeyerek gerçekleştirdi. İşte bu, İsa’ya hamile kalınmasına neden oldu. Tarihte ilk kez dünya üzerinde şeytanın her türlü suçlamalarına karşı arındırılmış, hazırlanmış bir rahim vasıtasıyla Gerçek Baba’nın tohumu- Allah’ın Sevgisinin Oğlu doğmuş olacaktı. Bu yolla Allah’ın Sevgisinin ilk sahibi tarihte ilk olarak doğmuş olacaktı.

Meryem, hem genel olarak farkedilemiyecek bir olguya, hemde o dönemin kanunlarına  uygun olabilecek bir olguya erişmeliydi. Meryem, Elizabet ve Zekeriya ruhen etkilenmişlerdi. Onlar, Allah katından gelen vahy’i izleyip, bunun Allah’ın isteği olduğuna şartsız inandılar.

Allah’ın Sevgisinin oğlu bu dünyada doğabilecekti ancak  Allah’ın isteğini gerçekleştirip bu şeytani dünyada emniyetli bir biçimde büyüyüp gelişebilmesi için bir koruma duvarına gerek vardı. Allah’ın, Zekeriyanın ailesindeki bu üç kişiden, sözkonusu koruma duvarını gerçekleştireceklerine dair ümidi vardı. Bu üç kişinin, Allah’ın Sevgisinin oğlunu korumada ve ona hizmet etmede ne denli ciddi bir biçimde kendilerini adayacakları ve birbirleriyle  kuracakları birlik, beraberliğin süresi konusunda üzerinde durulması gereken birçok nokta mevcuttur.

Kutsal kitapta kayıtlıdır ki; “ Ve Meryem onunla (Elizabet) yaklaşık üç ay kalıp evine döndü”. Ondan sonraki zamanlarda, Meryem, Elizabet ve Zekeriya arasındaki ilişkiden sözeden herhangi hiçbir Kutsal kitap kaydı yoktur. Zekeriyanın evini terkettikten sonra, Meryem ve İsa için zor dönemler başladı. Zekeriyanın ailesi sonuna kadar İsa için bir koruma duvarı olmalıydı.

Kısa bir zaman sonra Yusuf Meryemin hamile olduğunun farkına vardı. Kim bilir, o’nun o anki şoku ne denli büyüktü. En çok sevdiği nişanlısı, kendisi o’na dokunmamış olmasına rağmen başka bir yerde bikaç ay kaldıktan sonra hamile kalmıştı. Yusuf için, Meryemin karnındaki çocuğun kime ait olduğu konusunda ona soru sorması çok doğaldı. Eğer Meryem Yusuf’a herşeyi samimi bir biçimde anlatmış olsaydı; bu, bir Klan’ın sonu olacaktı. Böylece Meryem çok sade bir biçimde” Kutsal Ruh tarafından hamile kaldığını öne sürdü.

Meryem’in hamileliği kendini göstermeye başladı ve çevredeki insanlarda bunun farkına varmaya başladılar. Eğer Yusuf bu konu hakkında herhangi hiçbirşey bilmediğini beyan etseydi acaba neler olurdu?. Fakat Yusuf çok dürüst bir kişiydi. Allah’ın vahy’ine inandı ve Meryemi savunarak hamileliğin kendi sorumluluğu olduğunu söyledi. Meryem, nişanlılığı döneminde hamile kalmasından dolayı onunla alay edilmiş olabilirdi, ancak o’nun bu tavrı kendisini taşlanıp öldürülmekten kurtardı.

Meryemi çok seven Yusuf, bu yolla Meryemi ilk zamanlarda koruyup gözkulak oldu. Fakat kalbinde çok şiddetli bir acı hissetmekteydi. İsa, doğduktan sonra  babasının kim olduğu konusundaki şüpheleri kalbinde günden güne çoğaldı ve ona sadece acı verdi. İsa büyüyüp geliştikçe ikisinin arası kalben gitgide açılmaktaydı. Bundan dolayı ailede problemler gelişme gösterdi. İsa’ya “gayrimeşru” bir çocuk olarak bakılıyordu. Hem Zekeriyanın ailesi hemde Yusuf’un o’na karşı sevgisiz ve ilgisizliğinden kaynaklanan emniyetsiz bir ortamda izahı mümkün olmayan kalp yalnızlığı içinde büyümüştü.

GELİNSİZ İSA

İsa, hem Mesih olarak gitmesi gereken yolun, hemde Allah’ın isteğinin gerçekleşmesinde, onların önüne koyduğu ciddi engelin bilincindeydi. Mesih, Gerçek ebeveynlerdir. Ve bu misyonu gerçekleştirmesi için o’nun cisimleşmiş gerçek bir geline ihtiyacı vardır. İsa, Adem’in kızkardeşi gibi büyüyecek olan Havvayı düşüren başmeleğin sebep olduğu sahte sevgiyi kökünden değiştirmeliydi. Netice olarak, Allah’ın Sevgisinin oğlu ve Adem pozisyonunda olan İsa, başmelek pozisyonundaki birinin kızkardeşini kendine gelin olarak kabul edebilirdi. Bu gelin, Zekeriya’nın kızı  ve vaftizci Yahya’nın genç kızkardeşinden başka biri olamazdı. Şeytan’ın, sahip ve efendi rolünü oynadığı bu dünyada gerçekleştirebilmek için İsa’nın, mutlak bir imanla şekillenmiş bir korunma temeline ihtiyacı vardı. Ancak kendini çevreleyen bu temel, trajik bir çöküşle sonuçlandı.

Eğer, Allah’tan vahiy  ve ruhsal destek alan Zekeriya ve Elizabet mutlak bir imanla durabilselerdi bu olmayacaktı. Kendi sorumluluklarını gerçekleştirmiş olsalardı, onlarla üç ay dahi birlikte kalan Meryem ilişkisini sürdürecekti. Allah, Zekeriya’nın ailesini tüm dünyada “başta gelen bir aileyi temsil edenler” olarak seçmişti. Böylelikle İsa’nın doğumundan sonra bile onu koruyup, hizmet edip bir Mesih olarak şahit olabileceklerdi. Onlar yalnızca İsa’ya, Allah’ın sevgisinin oğlu ve Mesih olarak en yüce sadakatla hizmet etmekle kalmayıp, Allah’ın isteğini İsa aracılığıyla öğrenip o’nu mutlak suretle izlemeleri gerekmekteydi. Vaftizci Yahyada İsa’ya hizmet etmek ve tövbeye davet edip, İsa’ya inanıp kurtuluşa ermeleri için yönlendirdiği insanlara rehberlik ederek kendi sorumluluğunu gerçekleştirmek üzere doğmuştu.

Maalesef Zekeriya, Elizabet ve Vaftizci Yahya önceleri İsa’ya, O’nun Allah’ın Sevgisinin oğlu olduğuna şahit olduklarını söylemelerine rağmen, O’na böyle bir hizmeti sunduklarına dair hiçbir kayıt yoktur. Saygı duyulan imanlı bir kişi olan Zekeriya sadece seyirci kalmıştır. Vaftizci Yahya ise İsa’dan uzak kaldı. İşte bütün bu durumlar insanların İsa’yı izlemelerini bloke edip, o’nun gideceği yolu çok zorlaştırdı.  Aile’nin, İsa’ya olan imanlarını kaybetmesi, insanların bakış açısından, o’nun kendi gelinini alabilmesine yardımcı olunacak hiçbir yeri  olmadığını göstermekteydi.

Bizler aynı zamanda Yusuf ve Meryemin ilişkilerinin İsa üzerindeki etkilerinide hesaba katmalıyız. Meryem, bedel ödeyerek Havva’nın vede Tamar’ın pozisyonlarını onarmış olmalıydı. Böylelikle sadece Yusuf’un nişanlısı olarak kalabilirdi. Takdirsel açıdan onlar karı- koca olamazlardı. Allah’ın isteğide, onların ne İsa’nın doğumundan önce nede doğumundan sonra herhangi bir sex ilişkisine girmemeleriydi. Yusuf Meryemi, İsa doğduktan sonra dahi sevmekteydi ancak Meryemden, İsa’yı  Allah’ın Sevgisinin oğlu gibi büyütebilmesi  için Yusuftan ayrılması beklenmekteydi.

Fakat bazı hakikatler, bunu gerçekleştirmeyi kolay kılmamaktaydı. Meryemin orijinal aklı kendine “böyle yapmamasını” söylemesine rağmen o, Yusufla ilişkiye girdi. Böylece çocukları oldu. Bu durum, Havva’nın hatasının tekrarıydı. İşte bu temelle şeytan onları istila etti. İsa hariç, O’nu koruyup gözetecek olanların hepsi şeytanın egemenliğine girmişti. Babası, Annesi, Habil pozisyonda bulunan erkek kardeşleri ( Vaftizci Yahya ve erkek kardeşleri), ayrıca O’nun kabil pozisyonunda bulunan erkekkardeşleri (Yusuf’un erkekkardeşleri).

İNSANLARIN GÖZÜNDE İSA

Şeytan tarafından istila edilen biri, tüm ruhsal desteğini ve ilhamını yitirir. Allah’a güven ve O’na yönelik olan şükran duyguları kaybolmuştu. Biri, herşeyi insan’ın görüş açısından görmeye başlamıştı. Meryem, İsanın arzu ettiği düğün konusunda O’na yardımcı olmadı. Hatta O’na karşı çıktı. İsa’nın gelinine kavuşamamasının, Gerçek Ebeveyn olamamasının ve tabii ki haç’a gerilmesinin doğrudan sebebi buydu.

Kana’daki düğünde İsa’nın Meryeme olan sözlerine bakalım. “ Kadın! benden sanane?”. Başkalarının düğünlerinde onlara yardımcı olupta,  takdirin en önemli ihtiyacı olan İsa’nın gelinine kavuşmasında ihmallik eden bir anneye karşı olan bir kalbin açık bir ifadesidir. Bu perspektifle İsa’nın neden şu sözleri sarfettiğini anlamamız mümkündür.” Benim Anam kimdir? Ve kardeşlerim kimlerdir?”.

Meryem, Zekeriya, Elizabet ve nihayet Vaftizci Yahya’nın O’nu inkar etmeleriyle yüz yüze gelen İsa, Gerçekleştirmeyi düşündüğü misyonunu başarması için beklediği ümitten vazgeçip,  Kurtuluş Takdirini yeniden başlatmak ve  yeni bir ruhsal temel arayışı için, evini terketti.
 

Şimdi İsa, ailesi olmaksızın kedere bürünmüştü, “ Tilkilerin inleri ve gök kuşlarının yuvaları vardır fakat insanoğlunun başını yaslayacak yeri yoktur”.  Aile seviyesindeki temelini kaybeden İsa, onu yeniden yapmayı tasarladı. Bu O’nun üç yıllık dönemiydi.

Sonunda, insanlar O’na inanmadılar ve Havarilerde imanlarını kaybettiler. Bunun üzerine Şeytan’ın saldırısını karşılamak durumundaydı. Atmak istediği temel de yıkıldı ve haç’a gitti. Orijinalde İsa, dünyaya bir Mesih olarak geldi ve amacı  havarilerine ve dünyadaki tüm insanlara kutsama vermekti. Allah’ın günahsız Hükümdarlığını kurmaya gelmişti. Fakat O’na gerektiği gibi iman edilmemesinden dolayı gelinine kavuşamayıp, Gerçek Ebeveyn olamamıştı ve misyonunu tamamlayamamıştı. Tekrar geleceğini söylemesi bundan dolayıdır.

Kutsal kitap şöyle söylemektedir, “ Dünyada bağladığınız şeyler Göklerin Melakutunda da bağlanacaktır, Dünyada kaybettiğiniz şeyler Göklerin Melakutunda da kaybedileceklerdir.” İsa ve Meryeme, Katolik ve Protestan kiliselerince karşı gelinmesine rağmen bugün bu gerçeği sizlere net bir biçimde açıklayacağım.

GERÇEK EBEVEYNLER İDEALİNİN TAMAMLANMASI

İkinci geliş, İsanın tamamlayamadan gittiği Allah’ın Onarım Takdirinin temelini mükemmelleştirmek içindir. Diğer bir deyişle; yaradılış idealini tamamlamak için, “Orijinal Gerçek Çocuğun Tohumu” olarak gelir. Gerçek Sevgi, Gerçek Hayat ve Allah’ın Gerçek Soyunun Özü olacak olan Gerçek Ebeveynler idealini tamamlamaya gelir. O, Allah tarafının İsa dönemine kadar  uzanan başarılı asal takdirin zaferi üzerine gelir. O ayrıca İsan’ın başarılı hayat temeli üzerinde durur ve İsan’ın bulamadığı gelini bulur. Böylece birlikte tüm insanlığı kurtarmak için Gerçek Ebeveynler olurlar.

Allah’ın orijinal kan bağına girecek olan yeni evliliklerin kutsanmasıyla Gerçek ebeveynler, tüm insanlığa kurtuluş getirmeye muktedir olacaklar. İnsanlar, Allah’ın Gerçek soyu, Gerçek Hayat ve Gerçek Sevgisine aşılanarak Gerçek İnsanlar olacaklar. Bununla birlikte Mesih, Gerçek Aileyi kurarak Allah’ın Hükümdarlığını dünya üzerinde gerçekleştirecek. İkinci gelişte Uluslararası Kutsal Düğünler,  yeni kan soyunu gerçekleştirecektir.

Dünya çapındaki büyük aile seviyesinde Ademin ailesinde kaybolanın bedelini öder ve Adem’in ailesinde mükemmelleştirilmesi gereken Gerçek Ağabey, Gerçek Ebeveyn ve Gerçek Hükümdarlığı onarır. O, kayıt olunması için ruh alemindeki Allahın Hükümdarlığını açarak, bu dünyayı Allah’ın egemenliğindeki dünya ya transfer eder. İnsanlık, hem ruhsal hemde fiziksel olarak Allah’a merkezli bir gerçek sevgi çağına gireceklerdir. Dünyada sulh, barış, mutluluk ve birliği; Allah’ın yaradılış ideali olan İlahi ve gerçek sevginin hüküm sürmesini, hem ruh alemde hemde dünyamızda gerçekleştirir. Allah’ın yaratmadaki ideali olan Göklerin Hükümdarlığını gerçekleştirerek, dünyada özgürlük, mutluluk ve birliği başarılı bir şekilde kurar. İşte bu; Kurtuluş Tarihi’nin Takdiridir. Sizlerinde yakın bir gelecekte bu haz dolu yeni evlilik kutsamasını almanızı ümit ederim.

Sevgili Liderler ve saygıdeğer konuklar; Sizlere, yoğun hayat şartları içinde olmanıza rağmen, zamanınızı ayırıp bu önemli toplantıya katılma zerafetini gösterdiğiniz için en derin ve içten duygularımı iletirim. Takdirsel Tarihin yönünü net bir biçimde anlayabildiğinizi ümit ederek  barış dünyasını kuracak gerçek liderler olmanızı temenni ederim.
Allah sizleri ve ailelerinizi kutsasın.
Teşekkürler.


I Başa dön I Ana Sayfa I E-Posta I Seyir I