Önsöz
Giriş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Giriş2
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
 İçindekiler
 E-Posta
 Ana Sayfa 
 Seyir
 
 
6   KADER, TAKDİR-İ  İLAHİ
 
 

Sevgi ve Hür İrade
İnsanın Sorumluluk Payı
Sonuç
 
 
 
 


Dinlerin muhatap olduğu en temel çelişki, herşeye gücü yeten Yaratıcı Tanrı, iyinin mutlak kaynağı bir varlık olmasına rağmen, yaratmış olduğu dünyanın olanca kötülüğe sahne olmuş olması, bir başka deyişle, insanlığın günah deneyimleri ile yüklü yaşantısının, kendisini yaratan günahtan muaf, mükemmel Tanrı’yı yansıtmasıdır.
 
Bu çelişkiyi daha bir karmaşık hale sokan ve geniş de taraftar bulan bir görüşe göre, herşeye kadir, ileriyi görebilen bir Tanrı’nın tüm insan işlerinde mutlak kontrol sahibi olması ve gerek insanların yaşamlarını gerekse de tarihin gidişatını bizzat kendisinin belirlemesinden daha doğal bir şey olamaz. Bu görüş daha da uç noktalarda düşünüldüğünde, dua, oruç ve diğer tüm dini disiplinlerin sağlayacağı yararlar bir kenara itilerek, bireyin kaderinin düşünce ve davranışlarından tamamen bağımsız olarak, yalnızca Tanrı’nın önceden belirlenen kararına göre yön alacağı yönündeki mutlak kaderci anlayışa varılmaktadır.Ancak, bu çevrelerin iddia ettiği gibi, Tanrı, insan yaşamlarının yön almasında mutlak belirleyici tek birim ise, o halde insanlar Tanrı’yı yansıtmaktan nasıl bu denli uzak olabilmektedirler? Ve sevgi dolu bir iyilik Tanrı’sının, böylesi günah ve acı yümağına dönmüş bir dünyaya geçit vermiş olması nasıl açıklanabilir?
 
Bu sorulara veilecek cevap, ancak, Tanrı’nın, diğer varlıklardan farklı olarak, insanoğluna neden belli bir sorumluluk payı vermiş olduğu anlaşıldığında açıklık kazanabilir. İnsan kaderinı belirleyen en önemli etken Tanrı’nın insanlara yönelik asal iradesine, kişinin hür iradesine bağlı olarak vereceği karşılık sorumluluğunun gereği gibi yerine getirilip, getirilmediğidir. İnsan, kendi payına düşen sorumluluğu yerine getirmede başarısız olduğunda, Tanrı’nın o kişiye yönellik iradesinin gerçekleşmesi de, bu sorumluluğun yerine getirilebileceği şartların yeniden oluşabileceği bir zaman dilimine dek ertelenir. Bireyin yaşamı Tanrı tarafından iyiliğe yönelik olarak planlanmış olmakla beraber, bu amacın gerçekleşmesindeki en belirleyici etken, erkek ya da kakının bu iradeye, düşünce ve davranışları ile (hür iradelerine bağlı olarak) verecekleri karşılıktır.

 
Sevgi ve Hür İrade

Üçüncü konuda da işlendiği gibi, gerek erkek, gerekse de kadın, Tanrı’dan sevgi alıp, sonrasında bu sevgiyi üç kutsama çerçevesinde başkaları ile paylaşmak yoluyla, Tanrı’ya yine sevgi karşılığı vermek üzere yaratıldılar. Sevgi, yalnızca insanın hür iradesine bağlı olarak, verilip, alınabilir. O nedenle zorlama ile elde edilen ya da Tanrı’nın iradesine aykırı içeriği olan tüm duygu ve istek ifadeleri, ancak gerçek sevginin başarısız, birer taklidi olabilirler. Dolayısı ile, bu tip sevgiler ne, insanı gerçek anlamda tatmin eder, gelişimine yardımcı olur, ne de Tanrı’ya sevinç verebilirler.
 
Tanrı’nın tabiatının özünü sevgi vermek oluşturur. Tanrı’nın sevgisini paylaşacağı nesnelerle sevinç duyma güdüsü adına insanları yaratma isteğinin kaynağı da zaten bu tabiattır. Ancak Tanrı, kendi de sevgi prensiplerine bağlı olarak var olduğu ve o prensipler çerçevesinde yaradılışı yarattığı için, çocukları pozisyonundaki insanları, bu sevgi prensiplerine ters düşmemek için, sonsuz sevgisine karşılık vermeleri için zorlama yoluna asla gitmez.
 
Tanrı, insanı doğuştan sahip olunan sevgi kapasitesini, oluşum, gelişim ve tamamlama aşamalarından oluşan bir öğrenme süreci içerisinde, sevgi alış-verişlerini geliştirerek en üst düzeye çıkarabileceği bir yapıda yaratmıştır. Dolayısı ile Tanrı, çocukları pozisyonundaki insanların, sevgilerin, Tanrı merkezli olarak, ailelerin, kavimlerin, toplumların, milletlerin ve de gerçek sevgi ilişkilerinin doyasıya yaşandığı bir dünyanın yaratılması sürecinde geliştirip, gerçek erkek ve kadınlar olarak olgunlaşmaları beklentisini taşımaktadır. Bu değişmez ve mutlak amaç, Tanrı’nın mutlak iyilik tabiatınında bir ifadesidir. O nedenle, bireysel, ailesel, toplumsal, milletsel ve sonuçta global seviyelerdeki insan kaderinin, iyilik ve asal tamamlanmada birleşmek olarak ilahi iradece tasarlandığını söylemek yanlış olmaz.

 
İnsanın Sorumluluk Payı

Böyle olmakla birlikte, insanlığın, asal, iyilik kaderinin gerçekleşebilmesi, bireylerin, Tanrı’ya, özellikle de sevgiyi nasıl verip alabilecekleri yönündeki sorumluluklarını yerine getirerek verecekleri karşılığa göre belirlenir. İnsanlar, bu asal sorumluluğu yerine getirmedikçe tam olgunluğa ulaşamayacakları gibi, Tanrı’nın amaçladığı sevgi ve iyilik dünyası da yaratılamayacaktır.
 
Tanrı’nın yaradılışına belli bir sorumluluk payı vermiş olması hiçbir şekilde, O’nun gücünün azımsandığı anlamına gelmez, aksine, tüm yaradılışın O’nun eseri olduğuna ve O’nun sevgi egemenliği içinde varlığını sürdürdüğünü doğruluyan herşeydeki yeterlilik özelliğine tanıklık eder.İnsanlar, Tanrı’nın kendilerine verdiği değerli armağanları (nitelik ve ayrıcalıkları) ne şekilde kullanırlarsa kullansınlar, sonuçta egemen olacak olan Tanrı’nın iradesidir. Tanrı’nın asla değişmeyecek olan bu iradesi, insanoğlunun üç kutsamanın nimetlerinden faydalanmaya hak kazanacak şekilde, ideal bir dünya olgusunun yaratılmasına katkıda bulunmasını da gerekli kılmaktadır.
 
Toparlarsak, geleneksel kadercilik anlayışının savunduğu, insanın kurtuluşu ve de lanetlenmesi de dahil olmak üzere, herşeyin, Tanrı’nın yaradılışı için tasarladığı toplu planın bir parçası olarak önceden tasarlanıp, belirlendiği iddiası, Tanrı ve iradesinin mutlaklığını göz önüne alması yönü ile doğru, ancak, bu iradenin gerçekleşmesinde insana düşen rolü göz ardı etmesi yönü ile eksiktir. Kurtuluş için insanın sorumluluk payını yerine getirmesi gerekliliği anlaşılmadıkça, geleneksel kadercilik anlayışı, insanlara, Tanrı’ya, diğer insanlara ve de tabiata yönelik sorumlu bir tutum sergileme gereğini göz ardı eden fatalitik bir görüş sağlamaktan öte bir şey sağlamaz. Aynı fatalitik kaderci anlayış, tarih boyunca Tanrı’nın düşmüş insanlığı yönlendirmek ve insanların kurtuluşlarına katkıda bulunmak amacı ile yolladığı kutsal kimlikli insanların değerini de, insan kaderinin daha başlangıçtan belirlendiği görüşünü savunan öğretisine dayanarak, hiçe indirirler ve Tanrı’nın bu insanları ne amaçla yollamış olabileceği sorusuna inandırıcı bir açıklama getirmede de yetersiz kalır.

 
Sonuç
 
Bugüne dek dünyada yer alan ve insanlık tarihini bir trajediler silsilesine çeviren kötülük olgusu, kesinlikle Tanrı’nın insanlık için söz konusu olan asal planının bir parçası değildir. Bu olgu, ilk erkek ve kadının, Tanrı’nın kendilerinden beklediği sorumluluk payını yerine getirmedeki başarısızlıklarının doğal bir sonucu olarak gündeme gelmiştir. Durum böyle olduğu için, insanlar, yaşamlarını tam anlamıyla Tanrı merkezli olacak şekilde onarmadıkça, kötülük olgusu da son bulup, iyiliğe geçit vermeyecektir. Tüm insanlar, istisnasız, Tanrı idealinin yerine gelmesi doğrultusunda, iyilik dolu hayatlar yaşamaya kaderlenmişlerdir, ancak belli bir tamamlanma süreci gerektiren bu kaderin gerçekleşme zamanı, onların bu iradeye takınacakları tutuma bağlı olarak erken ya da geç olacaktır. Unutmamak gerek ki, insan yaşamındaki herşeyin yalnızca Tanrı tarafından belirlendiği fikri, insanlığı kör bir fatalizmin ve sorumsuzluğun pençesine itmekten öte bir işe yaramaz. Tanrı’nın iradesini yerine getirmede insani sorumluluk payını algılayıp, üstlenmek ise, kişinin, ruhsal olarak gelişmiş bir yaşama ulaşmasına ve de insanın varoluş amacını tamamlayabilmesine zemin hazırlar.

Bir sonraki konumuzda, ilk erkek ve kadının, kendi paylarına düşen sorumluluğu yerine getirmede ne şekilde başarısızlığa düştüklerini ve de bu başarısızlığın, kendileri için başlangıçtan belirlenmiş varoluş amaçlarını ne yönde etkilediğini inceleyeceğiz. Sözü edilen ilk ebeveynler, Tanrı’nın onlara sunmuş olduğu üç kutsama ayrıcalığını göz ardı edip, Tanrı tarafından amaçlanmış ideal dünya düşüncesine sekte vurarak, yeryüzünü, cennet yerine bir cehenneme dönüştürdüler. Onların bu ölümcül hatalaı, insanlık tarihi boyunca yer alan her yanlış giden şeyin de kaynağını oluşturdu.

 
 
 


 
 I Başa dön I Ana Sayfa I E-Posta I
 
 
 
Copyright © 1998 DÜNYA BARIŞI İÇİN AİLE FEDERASYONU VE BİRLİK. All rights reserved.